top of page

Doğu’nun Fatihi mi, Batı’nın Maceraperesti mi ? / Haçlıların Asi Prensi Antakyalı Bohemond'un Destansı Yolculuğu

Güncelleme tarihi: 14 saat önce


Bizans imparatoru Aleksios Komnenos'un kızı ve aynı zamanda bir tarihçi olan Anna Komnena, Alexiad adlı eserinde Guiscard Robert'ın en büyük oğlu Bohemond hakkında yazmaya başladığında korkuyla birlikte istemsiz bir saygı duygusunun kendisinde hasıl olduğunu ifade eder. Prensese göre; görünüşü hayranlık uyandıran ve adı düşmanlarına dehşet saçan bir adam olan Bohemond, yine kendisinin ifadeleriyle "görülmeye değer bir mucize"dir. Devasa cüssesi, kibirli ve kurnaz tavırlarıyla Bohemond, birçok açıdan anna'nın eserinin anti hero'su ve Bizans imparatoru 1. Aleksios'un taban tabana zıttıdır. Alexiad'da güney İtalyalı bir normana bu denli geniş bir yer verilmesi ise değildir; zira Komnenos'un 37 yıllık iktidarı boyunca hiç kimse onu Bohemond kadar devamlı bir şekilde rahatsız etmeyecektir. Aleksios'a iktidar yolunu açan Roussel de Bailleul tehdidinin sona ermesi Anadolu'daki norman devlet inşasının bir bakıma sonunu getirmiştir, ancak bu gelişme yakında Hauteville hanesinden gelecek daha ciddi tehditlerin yalnızca başlangıcı mahiyetinde olacaktır.



11. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle güney İtalya'yı tek bir bayrak altında toplamış olan Bohemond'un babası Guiscard Robert, Hautevillelerin bir gün Doğu Roma İmparatorluğu tahtına oturabileceğini tahayyül edebilecek kadar hırslı, azimli ve tabiri caizse maceraperest bir norman asilzadesidir. Bu bağlamda Güney İtalya'nın fethini tamamlamasının akabinde gözünü Adriyatik'in diğer yakasındaki Bizans eyaletleri olan Yunanistan ve İlirya'ya diken Guiscard, 1071'de imparatorluğun Malazgirt'te Selçuklu Türklerine karşı yaşadığı hezimetin akabinde dalında koparılmaya hazır olgun bir meyve durumunda olduğuna kanaat getirmiş durumdadır. Yaklaşan seferlerin kilit ismi ise Alberada'dan (ilk eşi) doğan ilk oğlu Bohemond olacaktır.



Yaşadığı dönemde bir efsane haline gelecek olan Bohemond'un gerçek ismi ise Mark'tır. Norman kaynakları bu ismin Guiscard'ın Güney İtalya'daki ilk üssü olan Calabria'daki San Marco Argentano'dan geldiğini aktarmaktadırlar. Mark ismi etimolojik olarak bir norman değil, Grek - İtalyan adıdır ve yeni doğanın ailesi belli ki onun geleceğini İtalya'nın dışında, Bizans topraklarında görmüştür. Ancak verilen isim kadar önemli başka bir konu da Mark'ın hangi ad ile anıldığıdır. Bohemond ismi aslında Guiscard'ın bir ziyafet esnasında hakkında birtakım öyküler duyduğu bir devin adıdır. Mezkur efsanevi figür ile kendi "dev gibi" oğlu arasındaki benzerlikten etkilenen Robert, şölenin ardından genç prensi Bohemond olarak adlandırmaya başlamıştır. Mark ise yeni ismine adapte olma konusunda herhangi bir zorluk yaşamayacaktır ...



Bohemond neredeyse her açıdan çağdaşlarının üzerindedir. Anna Komnena eserinde onun en uzun boylu erkeklerden bir arşın (yaklaşık 44cm) daha uzun olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra soluk teni ve açık renk saçlarıyla (İskandinav mirasının bir ürünü) Bohemond, bulunduğu her ortamda kaçınılmaz bir şekilde dikkatleri üzerine çekmektedir. Kesin doğum tarihi bilinmemek ile birlikte 1050'li yılların ortalarında doğduğu tahmin edilen Bohemond; ilk askeri deneyimini babasına isyan eden Capualı Jordan ile Conversonolu Goeffrey'nin üzerine sevk edilen birliklerde yer alarak tecrübe etmiş , 1081 yılında ise Guiscard tarafından emrine bir filo verilerek Korfu'ya yani Bizans'a saldırma ve mümkünse anakarada üsler geçirme görevini üstlenmiştir. 4 yıl sürecek olan seferde Güney İtalya normanları kısmi başarılar elde etmiş olsa da, uzun vadede lojistik, levazım ve adam eksikliğinden dolayı Yunanistan'da veyahut Balkanlar'da kalıcı olmayı başaramamış ve nihayetinde 17 temmuz 1085'de Robert Guiscard'ın sıtma ya da vebadan ölmesi hasebiyle bölgeden geri çekilmek durumunda kalmışlardır. Ancak Robert'in Doğu İmparatorluğu hayali Bohemond'da yaşamaya devam edecektir. Aleksios belki mücadelenin ilk raundunu kazanmıştır fakat gelecek günler çok daha büyük sürprizlere gebedir ...



Orta Çağ'ın görece en önemli olayı olan Birinci Haçlı Seferi, sonuçları bakımından bugün dahi görülebilen bir miras ortaya çıkarmıştır. Ancak bu önemli hadisenin sıklıkla unutulan bir boyutu da normanlardır. Zira Haçlıların ekseriyeti Normandiya ve Güney İtalya'dan gelmek ile kalmamış, aynı zamanda bu girişimin kendisi de daha önceki norman faaliyetlerinden beslenmiştir. Fatih William ve Robert Guiscard'ın başarıları, Batı Avrupa aristokrasisine yabancı topraklarda riskli girişimler ile neler başarılabileceğini ilk kez göstermiştir. Binaenaleyh erken dönemli norman kazanımları ile Birinci Haçlı Seferi arasında doğrudan bir bağlantı kurulabilmektedir. Haçlıların önde gelen liderlerinden birisi de, yazımızın ana karakteri olan Tarantolu Bohemond'dur. İtalya ve Adriyatik'te kendisine göre bir mirasa sahip olamayan bu maceraperest norman, şöhret ve servet arayışıyla şansını Doğu'da deneyecektir. Bohemond'un yakınındaki anonim birisi tarafından kaleme alınan ve haçlı seferini anlatan Gesta Francorum, norman prensinin hareketten ilk kez 1096 yılının başlarında o dönemde bağlı olduğu lordu ve aynı zamanda üvey kardeşi olan Roger Borsa ile birlikte Amalfi'yi kuşatırken haberdar olduğunu bildirir. Bu haberden ilham alan Bohemond hemen harekete katılma sözü vermiş ve pelerinini kesmek suretiyle kendisine katılmak için akın eden insanlara haç şeklini vermiştir (bkz: coup de theatre).



Bohemond'un aklında muhtemelen Kutsal Topraklar'ı kurtarmaktan daha fazlası vardır. 1080'lerdeki balkan seferlerinde yaşanan başarısızlıktan mütevellit Tarantolu'nun Aleksios ile kapanmamış bir hesabı bulunmaktadır ve tarihçi Geoffroi, Bohemond'un sefere uzun zamandır doğu imparatorluğu üzerindeki emellerini gerçekleştirmek adına büyük bir şevk ile katıldığını aktarır. Bizans'ın Papa 2. Urbanus'a yaptığı yardım çağrısı sonucunda gerçekleştirilecek olan bu harekatta imparatorluk hizmetine girmek, Bohemond'un çıkarları ile örtüşmüyor gibi gözükebilir fakat Tarantolu, 11. yüzyılın değişken dünyasında kurtların nasıl kuzuya dönüşebileceğini çok iyi bilmektedir ...



Haçlı seferine katılma kararını hızlı bir şekilde vermiş olsa da Bohemond, önündeki ayları sefere hazırlanmak için geçirecek kadar tecrübelidir. Bulunduğu coğrafya sayesinde kuzeyli mevkidaşlarına nazaran daha az yol kat etmesi gerekmekte ve güzergahı çok iyi bilmektedir. Binaenaleyh acelesi yoktur ve nitekim ekim 1096'da Brindisi'den ayrılarak, 1080'lerdeki Balkan seferlerinin çarpıcı bir tekrarı olarak İlirya kıyısındaki Valona yakınlarında karaya çıkar. Bunu yaparken İtalya'dan geçen diğer haçlı gruplarıyla da yollarını ayıran Bohemond'un bu davranışları muhtelif çevrelerde Bizans imparatoruna karşı bir saldırı planladığına dair bir izlenim yaratır. Ancak geleceğin Antakya prensi'nin yola ilk çıktığı zamanki düşünceleri ne olursa olsun nihayetinde Papa Urbanus'un planına sadık kalmaya karar verir. Çevresinde hasıl olan tedirginliğin farkında olan Bohemond, bu korkuları yatıştırmak adına adamlarını yeğeni Tancrede de Hauteville'in idaresine bırakır ve imparator ile görüşmek üzere Konstantinopolis'e geçer. Aleksios ustaca bir diplomasiyle Bohemond'u iş birliği yapmanın her ikisinin de çıkarına olduğuna ikna eder ve Tarantolu da kendi adına Bizans'ın davasına bağlılık yemini eder.



Seferin diğer liderlerinden biri olan Godefroy, Bohemond'un ettiğine benzer yeminleri ancak baskı altında kabul ederken, Saint Gillesli Raymond açıkça yemin etmeyi reddeder. Ancak bohemond farklı bir oyun oynamaktadır. Geçmiş yıllarda farklı norman liderleri de doğu imparatoruna sadakatlerini sunmuşladır. Hatta Bohemond'un babası Guiscard dahi 1074'te Nobilissimus olduğunda Bizans'ın hizmetine girmiştir. Dolayısıyla Bohemond yemin etmekten kaçınmak yerine, bunu yapmak için mümkün olan en büyük tavizleri koparmaya çalışmaktadır. Bu noktada maceraperest normanın ihtiraslarını en saf haliyle görürüz: Haçlı seferi onun adına amaca ulaşmak için yalnızca bir araçtır.



1097 yılında Anadolu platosuna geçerek nihai hedefe doğru (bkz: Kudüs) ilk adımı atmış olan baronların liderliğindeki haçlı ordusu, bu süreçte Anadolu Selçuklu devleti sultanı Kılıç Arslan'ın sert direnişi ile karşılaşmış olsa da ilerleyişini sürdürmüş ancak fazlaca yıpranmıştır. İaşe ve lojistik anlamındaki sıkıntılar, adam kayıpları ve verilen sözlere binaen Ön Asya'da geri alınan yerlerin tekrardan Bizans'ın idaresine bırakılması, bir süre sonra komutanlardan başlayarak tüm haçlılar arasında büyük bir huzursuzluğun hasıl olmasına sebebiyet vermiştir. Bu durum beraberinde kaçınılmaz bir şekilde birtakım kopmaları da getirmiş ve ilk adım Edessa'da (bkz: Urfa) Orta doğu'daki ilk haçlı devleti'ni kuracak olan Baudoin'den gelmiştir. Kendi kazanımlarını korumak adına safları bozmak isteyenler için bir model oluşturacak olan bu hadise, aynı zamanda Bohemond'un da beklediği işmar niteliğindedir.



Baudoin'in bağımsızlığını ilan etmesinin akabinde Aleksios ile haçlılar arasındaki ilişkiler iyiden iyiye bozulmuş ve ocak 1908'de imparatorun temsilcisi olan Tatikios'un bir daha dönmemek üzere ordudan ayrılmasıyla birlikte gerginlik zirve noktasına ulaşmıştır. Bohemond da tabii olarak vaziyetten kendisine görev çıkarmakta gecikmemiş ve ordunun içinde bulunduğu durumdan Aleksios'u sorumlu tutarak onu bir hain ilan etmiştir. Daha da ileri gitmekte herhangi bir beis görmeyen Tarantolu, Aleksios'un pazarlığın kendisine düşen kısmını yerine getirmemesi hasebiyle haçlıların artık yeminlerine bağlı olmaları gerekmediğini de ileri sürmüştür. Velhasıl taşların yavaş yavaş dizildiği bu strateji oyununda Bohemond'un hedefi artık tüm çıplaklığı ile ortadadır: Antakya. Zor ve uzun geçen bir kuşatmanın ardından Bohemond'un, surların bir kısmının komutanı olan Firuz adlı bir Ermeni ile anlaşması sonucunda 2/3 haziran gecesi haçlıların bir kısmı şehre girmiş ve akabinde ordunun geri kalanına Antakya'nın kapılarını açmışlardır.



Haçlılar sıkıntılarında birleşmiş olsalar da zaferin ardından bölünmekte gecikmemişlerdir. Zira Bohemond, son saldırıdan önce verilen sözlere uygun olarak Antakya'nın kendisine teslim edilmesinde ısrar etmektedir. Ancak başta Saint Gillesli Raymond olmak üzere kuvvetin diğer üyeleri bu fikre karşı çıkmışlardır. Anlaşmazlık bir süre daha devam etse de Bohemond'un geri adım atmayı reddetmesi sonucunda Raymond kaçınılmaz olanı nihayetinde kabul etmiş ve ordunun geri kalanı ile birlikte Kudüs yolculuğuna devam etmiştir.



Tahmin edebileceğimiz üzere Bohemond'un kariyeri Antakya'yı ele geçirmesiyle sona ermemiş; entrikaları ona büyük bir ödül ama aynı zamanda azılı pek çok düşman da kazandırmıştır. 2 yıl boyunca bölgedeki konumunu sağlamlaştırmak adına faaliyetlerde bulunan Bohemond, ağustos 1100'de beklenmedik bir şekilde Danişmend Türkleri tarafından yenilgiye uğratılmış ve esir alınmıştır. Tarantolu, 3 yıl boyunca esaret hayatı yaşarken ise Antakya'yı yeğeni Tancrede de Hauteville ustalıkla korumuştur. Nihayetinde 1103 yılında geri döndüğünde topraklarını genişletme konusunda çok az ilerleme kaydedebilen Bohemond, 1104 yılının yazında Türkler tarafından tekrar yenilgiye uğratılmış ve tutumunu değiştirmeye karar vererek, adam toplamak adına ülkesi Fransa'ya geri dönmüştür. 1107 yılında harekete geçmeye hazır olduğunda ise beklenenin aksine Antakya'ya geçmek yerine eski ihtiraslarının peşinden gitmiş; açık kalan hesabını kapatmak ve doğu imparatorluğu ile ilgili tasarruflarını hayata geçirebilmek adına Yunanistan üzerinden Aleksios'a saldırmıştır. Ancak Bizans imparatoru geçmiş hatalarından ders almış gibi gözükmektedir ve uzun süren yıpratıcı bir mücadelenin akabinde Bohemond, barış istemek zorunda kalmıştır. Yapılan Diabolis Antlaşması'yla Tarantolu, Antakya'daki Bizans hakimiyetini (yalnızca kağıt üzerinde) kabul etmiş ve Kilikya'daki ihtilaflı bölgelerin hemen hemen hepsini geri vermeye razı olmuştur. Gururlu Hauteville için "Diabolis" tam bir aşağılamadır ve binaenaleyh Antakya'ya dönüp şehrinin Bizanslıların eline geçtiğini görmek yerine 3 yıl sonra öleceği Güney İtalya'nın yolunu tutmuştur. Bu, Bohemond'un Aleksios'a oynadığı son oyun olacaktır. Onun yokluğunda antlaşmanın yükümlülükleri asla uygulanmamış ve Bohemond'un yeğeni Tancrede de Hauteville, Antakya'da hüküm sürmeye devam etmiştir. Tancrede'nin ardından Bohemond'un oğlu 2. Bohemond dizginleri ele almış ve Hauteville ailesi, bölgede önemli bir güç olarak kalmaya devam etmiştir.



Bohemond'un hayatına ve icraatlarına dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere Ernoul kroniği, Malcolm Barber'dan Haçlı Devletleri Tarihi, Levi Roach'tan Normanlar, İbn Kalanisi'den Şam Tarihine Zeyl, Thomas Asbridge'den Haçlı Seferleri ve Kelly Devries ile Iain Dickie'den Haçlı Seferleri / Dünya Savaş Tarihi 5 adlı eserleri tavsiye ediyorum.

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

WhatsApp Image 2025-03-09 at 14.24.12.jpeg

Beni Tanıyın

Hukuk, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ve tarih alanlarında eğitim almış biri olarak, analitik düşünceyi ve disiplinler arası bakış açısını ön planda tutuyorum. Akademik yolculuğuma Bilgi Üniversitesi'nde hukuk...

 

Devamını oku

 

Bültenimize Abone Olun

Telif Hakkı © 2025 Umur Özer - Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page