Kamusal Aklın Yeniden İnşası: Öğretmen Atamaları Üzerinden İktidarın Analizi
- Umur Ozer
- 14 Nis
- 3 dakikada okunur

Son yıllarda Türkiye'de eğitim politikaları giderek daha belirgin bir biçimde siyasal iktidarın ideolojik öncelikleri doğrultusunda şekillenmektedir. Bilhassa son günlerde kamuoyunun nezdinde de popülerlik kazanan öğretmen atamaları, bu yönelimin yalnızca kadro politikasıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda uzun vadeli bir toplumsal dönüşüm hedefinin parçası olduğunu göstermektedir. Atamalar, sadece öğretmen seçimi değil; aynı zamanda bir kamu aklının yeniden biçimlendirilme çabası, bir başka deyişle devletin ideolojik yeniden inşası olarak da okunmalıdır.
1. İdeolojik Kadrolaşma ve Eğitimin Siyasallaşması
AK Parti iktidarı boyunca "milli ve manevi değerler" söylemi, yalnızca bir kültürel yönelim değil; devlet mekanizmasının farklı alanlarına sinmiş yapısal bir müdahale biçimi şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. Nitekim eğitim, bu müdahalenin en merkezi alanlarından biridir. Son atamalarda, İmam Hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinden mezun olanların sayısındaki orantısız artış, öğrenimin ideolojik içerik ile donatıldığını ve laik - seküler eğitim geleneğinin sistemli biçimde zayıflatıldığını ortaya koymaktadır.
Örneğin, 2024 yılında yapılan öğretmen atamalarında felsefe ve biyoloji branşlarına ayrılan kontenjan sayısının önemli ölçüde azaltılması; buna karşın din kültürü ve ahlak bilgisi, meslek dersleri ve Arapça gibi alanlarda kontenjanların artırılması, iktidarın eğitime bakışını açıkça göstermektedir. Bu durumun, bilhassa felsefe, biyoloji, tarih gibi eleştirel düşünmeyi teşvik eden alanlarda ciddi bir akademik deformasyon riski taşıdığı da gözden kaçırılmamalıdır. Böylece öğretmen, bilimsel bilgi aktarıcısından çok, ideolojik değerlerin taşıyıcısı haline getirilmektedir.
Keza, Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 2023 yılı itibarıyla görev yapan öğretmenlerin yaklaşık % 25’i ilahiyat veya İmam Hatip kökenli öğretmenlerden oluşmaktadır. Bu oran, 2010'da yalnızca % 11 civarındadır. Söz konusu dramatik artış, ideolojik kadrolaşmanın nicel boyutunu da gözler önüne sermektedir.
2. Devletin Kılcal Damarlarında Yeni Bir Bürokratik Yapılanma
Öğretmen atamaları, aynı zamanda devletin kılcal damarlarında ideolojik bir yeniden yapılanmanın da parçasıdır. Yargı, medya ve güvenlik alanlarındaki kadrolaşma süreçlerinden sonra eğitim de bu dönüşümün içine dahil edilmiştir. Öğretmen, yalnızca bir ders anlatıcısı değil; aynı zamanda öğrencinin dünya görüşünü, siyasal aidiyetini ve kimliğini şekillendiren bir figürdür. Göreve yeni başlayan öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitim programlarında, pedagojik içerikten ziyade "değerler eğitimi", "manevi rehberlik" gibi içeriklerin öne çıkarılması; devletin öğretmeni artık teknik bir uzman olarak değil, ideolojik bir rehber olarak konumlandırdığını göstermektedir. Bu dönüşüm, özellikle kırsal bölgelerde çok daha görünür bir hal almış durumdadır. Öğretmenler artık yalnızca ders anlatmakla değil, yerel kültürel normları ve iktidar ideolojisini pekiştirmekle görevli birer "eleman" hüviyetine büründürülmeye çalışılmaktadır.
3. Yeni Seçmen Profili Yaratma Stratejisi
Bugün lise sıralarında olan gençler, birkaç yıl sonra seçim sandığına gidecek bireyler olacaktır. Bu gerçeklik, öğretmen atamalarını aynı zamanda bir seçmen mühendisliği stratejisi olarak da konumlandırmaktadır. Gençliğin siyasal eğilimlerini şekillendirmek, onların eleştirel değil itaatkar, sorgulayan değil onaylayan bireyler olarak yetişmesini sağlamak, iktidarın kendi sürekliliğini sağlama arzusuyla doğrudan ilişkilidir.
Bu strateji, bilhassa liselerde "Değerler Kulüpleri", "manevi danışmanlık programları" ve çeşitli STK iş birlikleriyle görünür hale gelmektedir. Bu programların ekseriyeti, doğrudan ya da dolaylı olarak iktidara yakın vakıflar ve cemiyetlerle iltisaklıdır. Gençlerin aidiyet duygusu, bu şekilde siyasal ve kültürel olarak yönlendirilmektedir.
4. Cemaat ve Tarikatlarla İlişkili Atama Ağları
Kamuoyuna yansıyan bilgiler, öğretmen atamalarında tarikat ve cemaatlerin referanslarının etkili olduğuna işaret etmektedir. Bu yapıların, belirli adayları tavsiye ederek atamalarda etkili oldukları yönündeki iddialar, Türkiye'deki eğitim sisteminin liyakatten uzaklaşarak ağ ve sadakat ilişkileriyle şekillendiği tehlikesini gündeme getirmektedir. Bu yalnızca bireysel adaletsizlik yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda kamu yönetiminde kurumsal çürümeyi de derinleştirmektedir.
Yine, atama süreçlerinde "referans mektuplarının" ve "manevi denetim mekanizmalarının" etkili olduğu; mülakatlarda adaylara siyasal - ideolojik sorular yöneltildiği iddiaları, kamu hizmetlerinin tarafsızlığını zedelemekte ve öğretmenliği, "sadakat esaslı" bir mesleğe dönüştürmektedir.
5. Laik ve Bilimsel Eğitimin Geriletilmesi
Özellikle fen bilimleri ve sosyal bilimler alanında, laik ve eleştirel bir eğitim modelinin sistemli biçimde zayıflatıldığı gözlemlenmektedir. Biyoloji öğretiminde evrim kuramının ders kitaplarından çıkarılması, tarih öğretiminde Osmanlı nostaljisi ve fetih merkezli bir anlatının merkeze yerleştirilmesi; felsefe öğretiminde ise İslam filozofları dışındaki düşünürlerin müfredattan dışlanması, bu sürecin somut yansımalarıdır.
2023 yılında liselere gönderilen bazı yeni ders materyallerinde, "modern düşüncenin bireyi bencilliğe sürüklediği" ve "toplumun ancak maneviyatla korunabileceği" gibi ifadelerin yer alması, eğitimin bilimsel temelden uzaklaştırılarak değer yüklü bir ideolojik düzleme çekildiğini göstermektedir. Bu bağlamda öğretmen atamaları da, mezkur yapısal dönüşümün insan kaynağı üretme işlevinin vazgeçilmez bir parçası konumundadır.
Öte yandan laik / bilimsel eğitim talep eden veli grupları ile eğitim sendikaları, bu politikalara karşı çeşitli açıklamalar yapmış ve bazı şehirlerde protestolar düzenlemiştir. Ancak bu tepkiler, genellikle merkezi medyada yer bulamamakta ve baskı ya da hedef göstermelere maruz kalmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye’de öğretmen atamaları, teknik bir istihdam meselesi olmanın çok ötesindedir. Bu süreç, siyasal iktidarın eğitim alanı üzerindeki ideolojik tahakkümünü pekiştirmek, devletin ideolojik aygıtlarını dönüştürmek ve gelecek kuşakları kendi normları doğrultusunda şekillendirmek üzere kurgulanmış çok katmanlı bir stratejinin parçasıdır. Tarihsel olarak eğitim üzerinden devlet - toplum ilişkisini biçimlendirmeye çalışan her siyasal rejim gibi, mevcut iktidar da eğitimi bir toplumsal mühendislik aracı olarak kullanmaktadır. Bu bağlamda öğretmen atamalarını analiz etmek, sadece eğitim politikalarını değil, Türkiye’nin geleceğine dair siyasal projeksiyonları da anlamak açısından büyük önem arz etmektedir.
댓글